28 Kasım 2013 Perşembe

Sorry Cicim Tüm Paramı Kendime Harcadım

Yeni yıl heyecanı beni neden hiç sarmıyor diye kara kara düşünürken Harvey Nichols'ın bu harika reklamına denk geldim. "Sorry I spent it on myself" sloganıyla harika bir iş çıkarmışlar. Yılbaşı, Noel Baba bizim kültürümüzde çok etkili unsurlar olmasa da yurt dışında sancılı bir süreç sanırım. Tüm paranı sevdiklerine güzel (yani pahalı) hediyeler almak için harcıyorsun. Veee kendine bir şeyler alacak paran maalesef kalmıyor (bizim cennet ülkemizde olsalar kredi kartına 12 taksit yaptırabilirlerdi!)



Bu sorundan güzel bir reklam çıkaran Harvey Nichols'u tabii ki ayakta alkışlıyoruz! Ayrıca sağlam markaların üç tel tokayı janjanlı pakete koyup yüz katı fiyata satmasına kızmıyor onu alan aptişlere nanik yapıyoruz...
Reklamı da şuracıktan izleyebiliriz: http://bit.ly/1cye08R 








12 Kasım 2013 Salı

Hamileyken Sigara İçmenin Videosal Anlatımı

Kurban bayramında minnacık bebeğini evde bırakıp açlık ve susuzluktan ölümüne sebep olan o "kadın"ın şokunu hala atamamışken izlediğim bu video resmen kanımı dondurdu.


Hamileyken sigara içmenin zararı bu kadar mı etkili bir şekilde anlatılır, helal olsun!
Beni derinden etkileyen reklam filmini izlemek için: http://www.youtube.com/watch?v=SPBQII5c9fw


Finlandiya Kanser Derneği'nin hazırlattığı sosyal sorumluluk reklam filmi bizde de kamu spotu olarak yayınlanmalı... Çok başarılı bir iş, çook.




"Yeni deneyimler için yer açma zamanı"

Sokak çocuğuyum. Nefes aldığımı, yaşadığımı hissetmemi sağlayan ve beni mutlu eden en büyük yaşamsal fonksiyonum sokaklarda aylaklık etmek. 

Sokak denince benim için vazgeçilmez iki yer var: Kadıköy ve Karaköy. Kadıköy'ü avucumun içi gibi bilme sebebim doğup, büyüdüğüm topraklar olmasının yanı sıra eski çehresini hala korumak için çabalıyor olması. Bir yerde yaşanmışlık yoksa benim için orada oksijen yoktur. Karaköy ise kendimi keşfetmeye başladığım zamanlarla birlikte keşfettiğim, her sokağını adım kadar iyi bildiğim, mutsuzken "Bir dolanıp geleyim" diyerek kendime derman olduğum yer.

Karaköy'ün bu inanılmaz değişimine günbegün şahit oluyorum. Her gün yeni kafeler, galeriler açılmakta değişim son hız devam etmekte. Eski (bence tarihi) binalar restorasyon bahanesiyle saçma yapılara dönüşmekte. 

İstemiyorum sizi, istemiyorum bu değişimi!!!

İnsanlar Ataşehir gibi (Allah kimseyi düşürmesin) yapay ilçelerde yaşarken ne çok güzellikten mahrum kalıyor, ne çok şeyi pas geçiyor. Bunların farkında olduklarını da pek sanmıyorum, onlar için sitelerinin 948383 tane havuzu olması mutlu olmaları için gayet yeterli bir sebep. Hey mannn size acıyorum cidden...



İsrailli telekomünikasyon şirketi Pelephone, Up yani Yukarı Bak filminden ilham alarak ya da çalarak çok hayat dolu bir reklam filmi yayınlamış.


Hoşlandığı kıza ulaşmak için evindeki fazlalıklardan kurtulan alık çocuk ve güzel kızın kısa hikayesi.


Up filmine benzer öğeler ve renklerin kullanıldığı bu reklam filminin sloganı: 
"Time to make room for new experiences"
"Yeni deneyimler için yer açma zamanı"
Telekomünikasyon şirketi için bence gayet güzel bir slogan ve reklam olmuş.



Reklamı izlemek için tık tık.



9 Kasım 2013 Cumartesi

Sonbahar Nimetleri

Sonbahar.
En sevdiğim mevsim. 
Doğanın kendini çekinmeden bize açtığı, "Nasıl değişiyorum, dönüşüyorum şahit olun." dediği zamanlar.

Malezyalı tasarımcı bir arkadaş da kendince "Fashion in Leaf" adında bir "şeyler" hazırlamış. Valla benim için haber değeri bile olmayan bu işin gazete küpürlerinde görmek sinir etti. 
O zaman benim patates baskılarımı da görmelisiniz! 




 

8 Kasım 2013 Cuma

Pitahayalı Cümleler Kuruyorum

Hafta içi çalışma saatleri içinde en büyük aktivitem/hobim/eğlemcem öğle arasında market gezmek. Evet evet market gezmek. Bazen ellerimi arkadan bağlayıp market muhtarı gibi sadece dolanıyorum, dolanıyorum, dolanıyorum. Ama mutlaka elim dolu çıkıyorum...
Ay başında "Neye harcamışım bu kadar para ya?!" diye kredi kartı ekstreme ne zaman baksam baştan aşağı Macro Center yazıyor.

Markette en eğlenceli durağım meyve sebze standı. Dün tanıştığım pitahaya ile sizi de tanıştırmak isterim. 

Kendisi oldukça tropikal bir arkadaşımız, hem de kaktüsgillerden. 



Googlelayınca öğrendim C Vitamini, Potasyum, Kalsiyum içeriyormuş. Pitahayadan asıl etkilenme sebebim ise iç kısmı. Tam olarak içi seni dışı beni yakar durumu: "Fuşya ve beyazın inanılmaz uyumu!"




Tam pitahaya ile tanışmamın üzerine Prada'nın yılbaşı için hazırladığı "tropik" koleksiyona denk geldim. Buradan tasarımcılara sesleniyorum pitahayadan ilham alarak harika koleksiyon hazırlayabilirsiniz. Puantiyeli cicili bicili... Hadi yine iyisiniz, verdim fikri de :)


Bu çantayı çok beğendim, gerçekten tropik :)


Bu anahtarlıklar promosyon gibi (Allah bilir kaça satılıyordur).


Kaplan modası kurbanları diyorum ve lafı uzatmadan pas geçiyorum.


Ve işte günlerce, haftalarca konuşulması gereken bir eser! Yemin ederim fotoğraflara baktığım kaynak güvenilir olmasa site hacklenmiş derdim. Bu cüzdan beni eskiden sıkı takipçisi olduğum salı pazarına götürdü, orada Filipinli bir abla vardı. Taraf, toka, cüzdan, hello kittyli objeler satardı. Bu cüzdanı bir an pazarda hayal ettim. Senin yerin Filipinli ablanın tezgahı, sorry canım...








6 Kasım 2013 Çarşamba

Versace Bizi de Giydirseneeeee Giydirseneeeee!

Futbol benim için de sadece futbol değil, hiçbir zaman da olmadı. Bugün de güzel bir tarih bizim için, 11 yıl olsa da hayatımda mutluluktan ağladığım ilk gün...

Neyse konumuzdan uzaklaşmadan sadede gelir isem, futbolda markalaşmanın ne kadar önemli olduğunu hepimiz biliyoruz. THY sağ olsun bu konuda vizyonumuzu genişletti, dünkü Tiger Woods faciasından sonra hepimiz "Ne gereksiz bir reklamdı!" diye konuşmuş olsak da genel olarak başta Barcelona olmak üzere hepimizi etkileyen güzel işler çıkardılar.

THY ile başlayan "uçurma" reklamlarını giyim markalarımızın "giydirme" reklamları izledi... Livepool'u Ramsey'in giydirmiş olması gibi...



 
Real Madrid'i bu sezon Versace'nin giydireceğini duyduğumda bir kez daha "Ellere var da bize yok mi?!" dedim... N'olurdu sanki bu haberi Real Madrid için değil de Türk takımları için duysaydık. Marka giyineceğim diye yürüyen reklam panosuna dönen futbolcular için de süper motivasyon olurdu diye düşünüyorum. Bizde de Sarar giydirsin, Kiğılı giydirsin. Ahh ah...
 
  
 


 

4 Kasım 2013 Pazartesi

İkinci Raund Coca Cola'nın

Önce atak Pepsi'den geldi. Golü atar gibi oldu ama gol çizgiden çıktı. Sonra kontrataktan golü Coca Cola attı...

Cadılar Bayramı için çok yaratıcı bir fikir, sıfır maliyet, bol tıklanma... İşte bu her markanın rüyası! Peki Pepsi bunu yaparken Coca Cola'dan elbet sağlam bir atağın geleceğini düşünemedi mi yoksa "ya onlar bir şey bulana kadar konuşulduğumuz, tıklandığımız, like'landığımız yanımıza kar kalsın." mantığı mı hakimdi...


Pepsi'nin bu "korkutucu" olarak nitelendirdiği kostümlü şakasına tü kaka demek saçmalık olur. Bence oldukça yaratıcı. Pepsi-Coca Cola çekişmesi "competitive advertising"e her zaman çok güzel örnekler sunmuştur. Bence bu da onlardan biri ( Bu alanda benim için en başarılı reklamı öğrenmek için tık tık: http://www.youtube.com/watch?v=auEdEYY3ao4 )


Coca Cola sadece bir içecek markası olmasının ötesinde gerçek bir pazarlama devi... Böyle bir markadan beklenen atak tabii ki geldi ve Pepsi'yi süper kahramana özenen, ikinci olduğunu kabullenmesi gereken marka konumuna soktu, mesajını alttan alttan değil "ne dedin sen?! çaaaaat!" diye verdi. Harika bir çalışmaya imza attı.





31 Ekim 2013 Perşembe

Celine Marka Tuvalet Terliği

Saçma şeylerin moda olmasına alışkınım.
Sadece moda diye giyilen kıyafetler ve takılan aksesuarlar bazen beni hayretler içerisinde bırakıyor. 

Bu sabah da "insan gerçekten hayret ediyor"da level atladım.
Tüm markalardan "tuvalet terliği" modası beklerdim de Celine'den beklemezdim.
Beni hayalkırıklığına uğrattın Celine...



 






Yoksa Siz Hala İsimleştiremediklerimizden Misiniz?

Coca Cola'nın üzerinde isim yazan kolaları markanın tüketicileri için hayata geçirdiği harika bir proje. Yurt dışında çoktandır olan bu logo kişiselleştirme projesi Muhtar Kent'e rağmen malesef bize yeni ulaştı.
Muhtarcığım zaten biz ülkece artık Didiciyiz! Yakında musluktan su niyetine akacak Didi, biz de içeceğiz.

Coca Cola'nın "Share happiness" sloganıyla ülkemizde de hayata geçirilen bu kampanyası isim aramaktan helak olduğumuzdan çoğumuz için bu kaygı ve üzüntüye dönüştü. Adım neden yok!? Benim neyim eksik?! gibi söylemlerde bulunur olduk.  Adımızı bulacağız diye market market dolaştık ama mutlu sona erişemedik :( Markete girince de soluğu içecek bölümünde aldık, belki bir umut buluruz dedik...
Hani "share happiness"tı Coca Cola! Ben ise arkadaşlarımı arayıp ya n'olur adımı bulun diye yalvarıyorum. Yoktan yere dert sahibi oldum!
Bizim bakkala gidip "Kemal Amca sizde xxx isimli Cola var mı?" diye sorsam beni Max çubuğu ile kovalar :)


Marketçi amcalar tam Coca Cola'nın bu "kişiselleştirme" atraksiyonu bitsin de rahata erelim diye düşünüyorlarken şimdi de Nutella'dan isim yazma olayına el attı.
Benim için her zaman soğuk bir iletişim stratejisi izleyen Nutella'nın neden böyle bir iletişim seçtiğini anlamadım. Premium algısını kırıp bakın biz de sizdeniz, sizin fındıklarınız mesajımı vermek istiyor sanırım.





Reklamı izleyelim:

Nutella Türkiye:  http://www.youtube.com/watch?v=zGgn2xTydck

25 Ekim 2013 Cuma

Tandır Boys

Biz başarılı her işi ayakta alkışlamayı da biliriz!

Domino's Pizza'nın yeni pizzası Konyalım için hazırlanan viral video BatesMotelPro'nun bence en iyi işi.

İzlemeyen kalmasın:




24 Ekim 2013 Perşembe

"Tosun Paşa" Prens George'un Vaftizi

Kate Middleton güzel kadın, hoş kadın. İnternet sitelerinin de yıldızı: "Kate Middleton Bursa inciri yiyor!", "Kate Middleton doğum sonrası nasıl bu kada kilo verdi?!" haberleri günaşırı karşılaştığımız haberler.

Dün de biricik, minicik, prens oğlunun vaftiz töreni vardı. Prens George maşallah tam bir Tosun Paşa, pek tatlı :)  George'un giydiği tuvalet Kraliçe Victoria'nın en büyük kızının giydiği tuvaletin replikasıymış. Yahu çocuğa niye replika tuvalet giydiriyorsunuz ayol?!


Annesi de oğlundan geri kalmamış. Alexander Mc Queen imzalı harika bir elbise giymiş. Sade şıklığın asilliğe yansıması adlı çalışmamızla Kateciğim karşımızda!


Şapkası da Jane Corbett imzası taşıyor. Ben şahsen baştan aşağı bayıldım kendisine... 
Vaftiz Töreni'ne toplam 22 kişi katılmış. Tabii ki biricik kraliçemiz de yerini almış.


Tosun Paşa'nın düğününü de görürüz inşallah!



23 Ekim 2013 Çarşamba

"Testere Necmi" Olma

Hayatım boyunca rahat bir insan olamadım. Fazla sorumluluk sahibi, yaşananlara kayıtsız kalamayan, haksızın yanında olan, "gergin olmaya meyilli" bir kişilik oldum.

Otobüste yanımda oturan kadın "cak cak" sakız çiğniyorsa, bir başkası "yüksek sesle" durmadan telefonda konuşuyorsa bunlar bile beni germek için gayet yeterli sebepler.

Ve beni ifrit ettiren en büyük kabuslarımdan biri: ortak alanlarda kullanılan el kurulama kağıt otomatlarından zevk olsun diye gereğinden fazla kağıt havlu kopartılması. Kopartmak derken aslında doğru fiili kullan(a)madım -kopartmaya çalışırken aleti yerinden sökme girişimi- demeliydim. 

Milletçe yaşadığımız "aç gözlülük sendromu"nun kanayan yaralarından biri olan bu bedavacılık bence kendini en çok bu alanda gösteriyor.

"Ellerimi tek bir kağıt havlu ile kurutabilirim ama olmaz işletmeyi zarara sokmalıyım, ağaçlar çok da fifi" diyenler lütfen şu videoyu izleyiniz:



İzlediniz ve pek etkilenmediniz değil mi? Evet pek olmamış. Video çok başarısız, fikir süper ama kullanış şekli bizımla değıl. 

11 Ekim 2013 Cuma

3 Boyutlu Film Ayağınıza Geldi

Marka sadakati yaratabilmek her markanın hayalidir. Marka ile duygusal bağ kurmak, markayı sahiplendirip marka elçisi yaratmak için çabalar dururlar. Çoğumuz çocukluktan gelen davranışlarımızı büyüyünce de devam ettirmek eğilimindeyizdir. Ya da kendi adıma konuşuyorum: şahsen ben öyleyim :)

 KLM Havayolları Disney ile olan ortaklığını tanıtmak ya da duyurmak için harika bir projeye imza atmış.  Ben o şanslı veletlerin yerinde olsaydım 40 gün 40 gece o günü anlatırdım herkese...



Eminim ki o 300 çocuk yaşadıkları harika günün şerefine yaşamları boyunca KLM'ye hep sempati duyacaklar. Uçmak için bir seçim yapmaları gerekirse KLM'yi tercih edecekler. Miniklere yapılmış kocaman bir yatırım aslında bu.

Küçükler için yapılan işler meyvesini ilerde (çocuklar büyüyünce) verecek de yine de yatırım yapan markalar, marka gibi markalardır. Eyyy "şimdilik böyle bir proje için bütçemiz yok" diyen markalar! duydunuz mu, gördünüz mü?


10 Ekim 2013 Perşembe

Nur Topu Kelimemiz: "Phubbing"

Dijital çağa ayak uydurmakla başlayan cümlelerden siz de sıkıldınız mı?
Ben çok sıkıldım.
"Şimdi herkesin elinde telefon ayol, kimse yanındakiyle sohbet etmiyor herkes ekrana bakıyor" gibi geyiklere de girmeyeceğim.

Benim derdim beş, on yıl sonra hızla yayılacak olan boyun, kol, el ve parmak rahatsızlıkları...
Bu durumdan kendi adıma en muzdarip olan yerim: sağ elimin işaret parmağı... Biricik parmakçığım ilerde belki de işlevsiz kalacak. Şimdiden his kaybı yaşamakta, onun için çok üzgünüm... Diğer 9 parmağımın toplam yükü sanki sadece onun omuzlarında (sağ elimin işaret parmağı şu an bana Küçük Emrah bakışı attığı için orta parmağımla tuşlara basmaktayım :/ )

Dilimize persenk (pelesenk değil lütfen yanlış kullanmayalım) olmuş İngilizce kelimelere bir yenisini daha ekledik: "phubbing". Phubbing nedir efendim diye sorarsanız dijital çağımızın kanayan yarasına eleştirisel bakışımızı anlatan son model kelime diyebiliriz. Tureng de bile Türkçe karşılığı var bizzat girdim, baktım, gördüm.

Phubbing: birinin yanındaki yerine cep telefonuyla ilgilenmesi


"Offf bırak artık telefonu benimle ilgilen"e artık son! Devir "Phubbingi bırak hayatım hadi keyfimize bakalım!" devri!

Phubbingi hayatımıza kimler, nasıl sokmuş merak ediyorsanız izleyebilirsiniz ayrıca http://stopphubbing.com/ da da çok ilginç istatistikler var ona da göz atabilirsiniz :)


9 Ekim 2013 Çarşamba

1 Doz Başarılı Reklamla Güne Başlayalım

Eti Cangaaaaaaaaaa Cangaaa Cangaaaaaaa :)

Canga'nın reklamlarını sevmeyenimiz yoktur sanırım. Özellikle pandalara karşı fazlaca sevgi besleyen ben gorilleri görünce de pek mutlu oluyorum. Canga'nın işi pek şahane, yaratıcı fikir Rafineri'ninmiş. Ellerine sağlık diyelim ve izleyelim.


Yeni reklam filminde de harika bir buluşmayı anlatıyor :) Sonunda birbirlerine sarılma sahneleri yok mu pek şekerler :)

 

8 Ekim 2013 Salı

Gözler Muazzez Abacı'yı Arıyor

Nescafe 3'ü 1 arada reklamlarına kılım. Evet kılım. Bence bir türlü tutturamıyorlar. Hedef kitle bu kadar barizken bu kadar kötü reklamların çekiliyor olması bence çok garip.

Snickers'ın "Açken Sen Sen Değilsin" sloganıyla gönüllerimize taht kuran "Tüylü Bamya"sından sonra bu reklam bana çok çiğ geldi. Sloganı da "Kendime Geldim"... Evet Nescafe lütfen silkin ve artık kendine gel.



Siz de izleyiniz efendim:

 

Efsane VW Kombi de Veda Etti

"Büyüyünce ne olacaksın?" sorusuna verilecek cevaplarım hep oldu benim. Meslekler uçuştu kafamda; bir gün mimar olcam, bir gün doktor, bir gün de ressam olcam dedim. Bunlardan hiçbiri ol(a)madım. Şimdi de ne olduğum konusunda bir bilgim yok aslında, yaşayıp gidiyoruz işte.

Kendime dair emin olduğum tek bir şey var: ilerde mutlaka mutlaka "bakkal" olacağım. Mahallede büyümüş, sokaklarda gece yarılarına kadar zaman geçirmiş son neslin üyesi biri olarak bunu çok istiyorum. Sabahları kapı önünde kasap amca ile "tavla atma" hayalindeyim. Sonra çaycıdan iki oralet söyleyip, bakkala bir şeyler almaya gelen teyzelerle sohbet etmek...

Yaşlandıkça geçmişe özlem büyüyor içimde. Ne kadar daha büyüyecek ve sonu ne olacak merak içindeyim. Her şey ve herkes çok hızlı değişiyor. Şu "çağa ayak uydurmak" dedikleri şey ne fena bir illetmiş.

Eskiden sarı Volkswagen minibüsünde efsane dürümler satan bir amca vardı Suadiye sahilde. Dün aklıma düştü, yokluğunu belki de yeni fark ettim, çok ayıp ettim. Yokluğunu anlamam çok uzun sürse de o amcanın minibüsü de hep hayallerimdeydi... Amerikan ergen filmlerinde de bolca yer almış olan bu minibüsün hepimiz için bir anlamı var-dı işte...

"Little Miss Sunshine" filminin etkisi ile zaten Volkswagen'in sarı minibüsüne fena halde aşıktım, bu sabah öğrendim ki o minibüsün adı Kombi imiş ve 56 yıldır üretilen bu minibüsün üretimi durdurulmuş. Yani artık ondan olmayacak. Son bir seri üretilip vedalaşacakmış. İşte bu tam bir "Veda Kombisi"...


Bazı markalarla gönülden bağ kurarsın. Evet belki hayatım boyunca Kombi'm olmayacakı ama trafikte-yolda-her nerde olursa olsun onu gördüğümde parmağımla onu gösterip kocaman "sırıtacaktım".

 
Brezilya'nın ünlü reklam ajansı da verdiği ilanla Kombi'nin piyasadan çekildiğini duyurmuş. Zengin kız fakir oğlan filmlerinde olduğu gibi imkansız bir aşktı bizimkisi... Hoşça kal Kombi.


 

Telekinetic Savaşları

Viralleri seviyorum. Özellikle insanları gerim gerim gerenleri...
Tabii ki bana yapılsa neler yapardım bilmiyorum ama video olarak izlemek çok eğlenceli.

Sony de Stephen King romanından uyarlama olan Carrie filminin tanıtımı için fantastik bir viral hazırlamış.
Benim merak ettiğim bu deneyimi yaşayan insanların kaçarken bunun bir şaka olduğunu nasıl açıkladılar. Ben olsan bir tane kesin çakardım!


İzleyelim, keyiflenelim :)

4 Ekim 2013 Cuma

Döndüm...

Çok zaman geçmiş.
Aylar olmuş yazmamışım.
Aslında çok yazdım ama başka yerlere "isimsiz" olarak.
İşin yazmak olunca keyfi de olmuyormuş, cümleler korkak korkak dökülüyor parmaklardan ekrana...
Burası öyle değil ama ben ben olabiliyorum. Çünkü burası "benim"...

 
Kış da geldi, hoş geldin hırka-kazak-bere üçlemesi ve selpak...
 

26 Şubat 2013 Salı

Oscar 2013 Kapanış Töreni

    Aslında amacım sabaha kadar oturmak ve Oscar Töreni sonrası hemen duygu ve düşüncelerimi paylaşmaktı. Tören öncesi Kırmızı Halı çok eğlenceliydi, twitter ve facebook üzerinden Kırmızı Halı'dan geçenleri eleştirdik, dalga geçtik. Kırmızı Halı hareketlenmeden önce o kadar sıkıcıydı ki "Yat Mayni boşver" dedim sonra ise "Hayır Mayni günlerdir bu geceyi bekliyorsun hemen bi kahve yap ve otur izle."dedim. Evet izledim ama sonra tuşlara basacak ne enerjim kaldı ne de uykusuzluktan halim...

Herkes yazdı, çizdi ben sona kaldım, bana da kapanış düşer...


    Argo'nun az çok "En iyi film" Oscar'ını alacağını biliyordum ama işte umut fakirin ekmeği o ucuz filme bu koca ödülün gitmesi oldukça sinir bozucu. Akademi böyle duygusallıklara bayılır artık ona alıştık ama çok ucuz bir filmdi, fazla ucuz... Dünyaya huzur ve refah getirdiğin için bir kez daha teşekkürler Amerika!


Bir diğer itirazım da Jennifer Lawrance'ın "En iyi kadın oyuncu" ödülünü almasına. Bence Oscarlık bir performans değildi gönlüm Quvenzhane Wallis'den aynaydı, evet daha 9 yaşında biliyorum ama kadın adaylar arasında bence en başarılı olandı.

Senin o köpekcikli çantanı yerimmmm :) Wallis çok şıktı, seçimi Armani Junior 
Gecenin en şıkı benim için Charlize Theron'du. Sadece kıyafeti değil saçı ve makyajıyla da harikaydı. Bu kadar kısa saç bir kadına nasıl bu kadar yakışır işte size ispati...      

                       

                        

İkinci favorim ise Jessica Chastain. Armani Prive tuvaletinin sevmediğim bakır tonlarında olmasına rağmen o kadar zarif ve naif geldi ki Kırmızı Halı'nın ilk saatlerinde tek şık olarak
beynimize kazındı. Dior Couture tercihini saçı, makyajıyla da kusursuz tamamlayınca gecenin ilgi odaklarından biri oldu :)



    Ve son olarak en şık top 3 listemin yıldızı Naomi Watts. Yine bir Armani Prive... Işıl ışıl elbiseleri normalde pek sevmem parıltılar çok göz yorar ama her şeyi o kadar uyumlu ki, gecede farklı tasarım arayan bizler için can kurtaran gibiydi. 



    Ve son olarak gecenin hayalkırıklığı: Anne Hathaway. Kendisine hayran biri olarak Kırmızı Halı'da en çok onu merak ettim, o gelsin diye bekledim. Beklemez olaydım, bu kadar kötü bir tercih yapılamazdı. Valentino giyeceği açıklanmış daha sonra bu Prada elbiseyle karşımıza çıktı. Kendi kalene gol attın Anne :( 
Dürüm döner gibi değil mi? Bana ilk onu çağrıştırdı ya da gece karnım açıkmıştı bilemiyorum :)



Sunucular şıklık yarışına kenardan ancak dublör olarak dahil olsalar da bence Robin Roberts gecenin en dikkat çekicilerinden biriydi.


İyi filmiyle kötü filmiyle, şıkıyla rüküşüyle, sevinciyle hüzünüyle bir Oscar'ın daha sonuna geldik. İnşallah 2014 törenini de izlemek nasip olur diyerek bu post'uma noktamı koyuyorum.

Ve "Sinema" seni çok seviyorum :)