midnight in paris etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
midnight in paris etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

28 Şubat 2012 Salı

84. Oscar'ın Ardından...

    Oscar törenini izleyen-izlemeyen herkes kırmızı halı ve ödüller ile ilgili yorumlarını paylaştı mı? Rahatladık mı? Sözüm meclisten içeri Oscar'a aday olan filmler konusunda bi' haber olan insanların bıdı bıdı yapmasını; gerizekalı kızların tuttukları takım yenince sevinip, saçmasapan cümleler kurmasına benzetiyorum.

Herkes sinema eleştirmeni, herkes Demet Akalın güzelim memleketimde...

    Töreni canlı canlı izledim, çok keyif aldığım söylenemez özellikle Cirque du Soleil'in sahne alması çok saçmaydı. The Artist ve Hugo'nun geceye damgalarını vuracaklarını biliyorduk ama törenin başını izleyen biri tüm ödülleri Hugo'nun topladığını sanabilir çünkü peşpeşe teknik ödüllerin hepsini topladı. Hatta twitter'da bir arkadaş 'Hugo bu hızla giderse Tolga Abi bile ödül alacak.' yorumu çok iyiydi.

                               

The Artist ve Hugo beşer ödülü cebe indirdiler, A Separation'ın ödül alması ve sahnede yapılan konuşma güzeldi. The Muppets'ın Man or Muppet şarkısının ve Midnight in Paris ile Woddy Allen'ın Oscar'ı kucaklaması sevindirdi.

Gönlüm Viola Davis'den yana olsa da Meryl Streep'in kazanması zaten kesin gözüyle bakılıyordu. Ve son olarak Jean Dujardin'in en iyi erkek oyuncu seçilmeliydi, seçildi de :)

                       

Gecenin best dressed'i açık ara Gwyneth Paltrow'du. Tom Ford'u içinde yalın güzelliği ile çok şıktı.

                                            

Ve son olarak Angelina Jolie sanadır sözüm: o halin nedir? Fotosentez mi yapıyorsun? Diz kapakların deriden fırlayacak gibi...

                                                  

Oscar gecesinde verdiği bu poz ile dalga konusu olan Angelina; Serdar Ortacing ve Doğuşing'den sonra dahil olduğumuz uluslararası ilk akım :)

                                                  Top model Nina Agdal Angelina Jolie’ing

8 Ekim 2011 Cumartesi

Naif Dokunuşlarla Hayat Böyle Sorgulatılır: 'Midnight in Paris'

    Midnight in Paris Woody Allen'ın  şehir filmleri arasında en sevdiğim oldu. Geçmiş zamana yolculuk etmenin heyecanı ile sinemadan çıkmak istemedim. Masalsı anlatım, şarkılar, karakterler, mekanlar ve Paris!

                                                 

    Filmden çıkınca durmadan 'Şu an burada ne işim var?' ya da 'Paris'e gitmek istiyooorum!' dedim. Öyle bir film ki sinema salonun çıkınca hemen etkisi geçmiyor, düşünüyorsunuz, kendinizi hayatınızı sorgularken buluyorsunuz.
Normalde bir filmi bir kez izleyenlerdenimdir ama Midnight in Paris'i yağmurlu İstanbul akşamında yarın tekrar izleyeceğim.

Çok beğendiğim Marion Cotillard'in da bu filmde olması filmin akıcılığına çekicilik ve güzellik katmış.
                                      
                                                   

    Zelda-Scott Fitzgerald'dan Ernest Hemingway'e, Dali'den Picasso'ya gelmiş geçmiş en ünlü sanatçılarla  karşılaşınca verdiğim tepkiler, 4-5 yaşlarında bir çocuğun sinemada Şimşek Mcqueen'i gördüğünde verdiği tepki ile aynıydı. Özellikle Dali'yi canlandıran Adrien Brody rolünün hakkını vermiş. Gergedanlar! :)

                                                       

    Bu aralar sanat tarihi kursuna giden bir sanatsever olarak filmin afişinin buram buram Van Gogh kokması da beni ayrıca mutlu etti. Tabii bir de 1920'lerin ve La Belle Epoque döneminin harika kıyafetleri ve şapkaları... Harikalardı!

                                     

Filmden bana arta kalanlar: Paris'e en kısa zamanda yeniden gitmek ve sokak sokak gezmek. Hep eskiye özlem duymak sadece benim yaşadığım bir durum değilmiş. Yakın ya da çok eski zaman, herkes özlem duyuyor. 'Golden Age' in bilinmezliği de belki de bu yüzden. Kime göre? Neye göre?