6 Kasım 2015 Cuma

Zafer İnananlarındır: #HMBALMAINATION


Kaleme, kağıda ve sonuç olarak blog'uma küseli epey olmuş. Ben bu süreçte neler mi yaptım: Büyüdüm. Evet büyüdüm. 


Peki şimdi neden yazmaya karar verdim?
Çünkü hepimizin 'Iyyy görgüsüzlerrrr, zengin ama hala neyin peşindeler!' diye günlerce konuştuğumuz mevzuda ben de eksik kalmayayım dedim.

Olayın bu boyutta olacağı aslında aşikardı. HM'in bu zamana kadar yaptığı en popüler iş birliğiydi. Alexander Wang manyağı biri olarak geçen sene son anda kaptığım birkaç parçanın hikayesini de aslında anlatsam iki saat sürer ama şimdi konumuz Balmain.     

Balmain'in son zamanlarda böyle çılgınca sevilmesinin en büyük sebebi bence Kardashian kardeşler. En az bir kardeşi sosyal medyada takip ediyor olsak, iki günde bir bir Balmain'e maruz kalıyoruz demektir. Bu sebeple her Türk kızının gardırobunda bir Balmain'i olması şart. Bunu çok istemesi de çok doğal.

Öncelikle  bir konuya açıklık getirelim, Nur Yerlitaş ve Fatih Ürek'ten HM özür dilesin. Evet evet dilesin sanki başka ünlü ya da sosyetik o ortamda değilmiş, sadece kıyamam o iki tontiş tüm o ezilme tehlikesini atlatmış gibi lanse edildi. Nurella bunu hak etmedi! Büyük konuşmayayım ama ünlü ya da sosyetik olsam kendimi o kalabalığın içine atacak kadar saçma bir harekette sanırım bulunmazdım. O kadar yardımcınız var, eşiniz dostunuz var ürünler de belli ver ona kartını, parası gitsin alsın. 

İmaj yinetimi: 0

Neyse o günden iki gün sonra halk ayaklanması çıkaracak etkinliğin çılgınlık boyutunu kendi gözlerimle görmek adına soluğu Bağdat Caddesi HM'in önünde aldım. Sıranın uzunluğu karşısında biraz şaşırıp ileriye geriye saçma sapan ne yapacağını bilemeyen biri olarak yürüdüm. Yürürken kaldırım kenarına park etmiş Ferrariler, Lamborghiniler beni daha da panikletti. Kendime bayağı önemli bir şeydi demek bu, keşke ben de mi erkenden gelip sıraya girseydim diye düşündürttü ama sadece beş saniyecik kadar... 




Evet HM'in önündeydim, sıranın en önünü göremiyordum bile, görevliler etrafa bant çekmiş herkesi tek sıra olması konusunda uyarıyordu. Kadın erkek dağılıma baktığımda 70'e 30 tabii ki kadın hakimiyeti vardı diyebilirim. Birkaç kare fotoğraf çektikten sonra Suadiye ışıklardaki arkadaşım olan simitçi amcanın yanına gittim, simidime Nutella sürdürdüm, kahvemi aldım ve hedef kitlemi yakından görebileceğim bir bankta pusuya yattım.

Ben tüm bunları yaparken saat 8:20 civarıydı. Sıranın en önündeki kişi gece 3:30'da gelmiş,  sandalyesi ve yiyecek içecekleriyle... Onu da yadırgamıyorum, ergenlik yıllarımda derbi maçlara bilet almak için biz de az gecelemedik Biletix'in önünde. Teyze demek ki o kadar seviyor ve de istiyor. Belki de satacak, çünkü bu koleksiyondan bir parçaya sahip olabilmek için 3-4 katı parayı seve seve verebilir insanlar. 

Oturduğum konum itibarıyla tam olarak yeni sıraya giren insanları net görebiliyordum. 
Peş peşe 9-10 taksi duruyor, içi içine sığmayan kadınlar hızla HM'e bakıyor sırayı görünce hafif bir hayalkırıklığının ardından hemen sıraya koşuyorlar. Saat 9:00 olunca hesaplarıma göre bundan sonra sıraya girecek olan hiç kimse herhangi bir ürün alamayacak. Ama tabii ki bu hayalkırıklığını onlara yaşatamam, umut fakirin ekmeği kendi görüp bunu bizzat yaşamalı!



Bankta oturduğum süre boyunca yoldan geçen en az dört beş kişi 'Burada ne oluyor?' diye sordu. Ben de  sıradakileri aşağılayarak durumu özetledim. Ay sanki gel Mayni en öne sen geç deseler geçmeyecekmişim gibi :)))

Saat 9:45 olduğunda ben bile heyecanlandım, sıradakiler düşünemiyorum bile... Ve işte büyük an! Ben bir anda kapıları açacaklar ve herkes birbirini çiğneyerek içeri dalacak sanıyordum. meğersem öyle değilmiş. İnsanları grup grup içeri alıp kollarına 15 dakikalık 'Alışveriş Keyfi' ayrıcalığı yaşatacak o kutsal bantları takıyorlar. Yani sabah saat 8'de sırada olan kişi en erken saat 11:00'da mağazaya girip -kaldıysa- bir şeyler alabilecek. 

Bu iş iyice saçma bir hal alıyordu, o kadar bekleyip bir de herhangi bir şey alamayan kadın şerrini bunlar daha önce yaşamamış mıydı? 

Heyecanlı kalabalık grup grup içeri girdi, gururla bilekliklerini bileklerine taktılar. Sonra yerimden kalktım ve HM'in önüne gittim. Ve tabii ki tanıdıklarla karşılaştım (Sevgili tanıdıklar, sizi rencide etmemek için adınızı vermiyorum hadi yine iyisiniz.) onlar saat 12:30'da alışveriş ayrıcalığını yaşayacaklarmış. Valla acı gerçeği onların yüzlerine söyledim, o saate torbası kalmaz üzgünüm dedim.

HM'in yaptığı en büyük hata, parçalara sınır koymaması, herkes iki parça alabilseydi daha çok insana ulaşabilirdi, yanlış yaptı. En öndeki Ferrarililer mağazayı sildi süpürdü. 

Alabileceğim tüm bilgileri elde etmiştim artık olay yerinden ayrılabilirdim. Gittim iki ya da üç saat sonra yine oradan geçtim. Hala kadınlar kavga ediyorlardı, bunun bir haksızlık olduğunu bir daha HM'den bir şey almayacaklarını dile getiriyorlardı. 

Bu acıyla HM nasıl yaşardı? 
Alışacaktı artık n'apalım.

Sonra içerden çıkan tatlış bir kıza, ortam nasıl diye sordum. Harabe dedi. Sadece raflar ve kolları bacakları kopmuş mankenler varmış etrafta. Tam da hayal ettiğim gibiydi. Uzun bir süre ayaküstü sohbet edip dalgamızı geçtik. Tam o sırada içerden bir kadın geçti, elinde üç tane ağzına kadar dolu torba ile. O an tüm bakışlar ona yöneldi. Kadın, zafer gülümsemesini bizden esirgemedi. Dolgu yaptırdığı dudakları da onu mahçup etmedi. Kadın ve dudakları tam kapının önünde onu bekleyen Mercedes'e yöneldi. Sonuç olarak zenginin parası züğürdün çenesini yordu.

Bitti.