21 Ocak 2013 Pazartesi

Babamın Cesetleri

    Hayatımın hiçbir döneminde iyi bir tiyatro seyircisi olmadım. Küçükken çekirdek ailemle Haldun Taner sahnesinde sergilenen oyunlara giderdik. Oyunlar bana o kadar fazla gelirdi ki bir süre sonra ağlayan var mı diye sağıma soluma bakınıp oyun bitsin diye beklerdim. Çıkışta Kadıköy Saray'a gider tavuk göğsü yerdik.

Uzun zaman sonra bir oyuna bilet alırken heyecanlandım hemen o gün gelsin istedim. Berkun Oya'nın kaleme aldığı "Babamın Cesetleri"...
Berkun Oya'nın o "Hepinizi donumda sallarım" bakışları ve de farklı yazarlık anlayışı dolayısıyla uzun zamandır süre gelen tiyatro fobimi kırabilirim dedim, öyle de oldu. 


( Benim gibi daha önce gitmemişler için bilgi kuşağım: Krek Santral İstanbul'un içinde eski bir depo; içi oldukça güzel, oyunu kulakla izliyorsunuz (kulaklıkla izlemek derken anlatım bozukluğu yapmıyorum lütfen laf sokmayınız). )

    Oyun başladığında ilk olarak karşıma camekan çıktı, oyun camın arka tarafında sergileniyordu doğal olarak :) Cam olunca ne bileyim sanki televizyon izliyorum gibi hissettim, belli bir süre bunun üzerimde yarattığı evde üçlü koltukta oturuyorum hissiyatını atmaya çalıştım. Sonra kulaklık sayesinde yedikleri çubuk krakerin, içtikleri suyun bile sesini net duymak hoşuma gitti, oldukça gerçekçi geldi.

İki kardeşten küçüğünü canlandıran Öner Erkan'ı sonunda hak ettiği bir rolde görmek beni sevindirdi, Yalan Dünya'da canlandırdığı karakterden sonra "Bu adam ne yapıyor yeaa?!" dedirtmişti, şimdi ise oyun bitince işte bu beee diyerek ellerim patlarcasına kendisini alkışladım.

                      

Oyunun bir diğer yıldızı da bence hemşireydi. "Hemşirenin Olmazsa Olmazları" el kitabını silmiş süpürmüş Özge Özel. O mimikler, o kimseyi takmam hatta bir lafımla herkesi hazır ola geçiririm halleri çok başarılıydı.

  

    Oyun hakkında yazılacak çok şey var ama yazıya dökemiyorum işte, mizah duygumu bastırarak yazmak da istemiyorum ama bu oyun gerçekten görülmeye değer. Herkesin uzun, baydı dediği tirad bile beni kitap okuyormuşçasına aldı götürdü. Oyunun bir kötü tarafı vardı, afişinde "Şeytan"ı görmüştüm, oysa ben kendi kafamda tasvir etmek isterdim.




Son olarak belki yuh diyecekseniz ama en sevdiğim şaşal şişe olan Erikli'nin tombul şişesinin o boyutundan Pınar Su'yun da çıkarttığını oyunda öğrendim :)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder