19 Şubat 2014 Çarşamba

Nemfomanyak

Hafta içi 22:00 seansı, CKM Hayal Kahvesi tıklım tıklım. Büyük ihtimalle herkes işten/okuldan çıktı ve eve uğramadan direkt sinemaya geldi. Uzun zamandır hangi filmi böyle bekledik hiç hatırlamıyorum. Saat 22:00’de Büyük Salon nerdeyse dolu. En ön koltuklar bile…



“Film adlarını armutla, çilekle değiştir.” gibi gerzekçe bir dönem geçiren Twitter ahalisinin bunu neden yaptığına dair zerre fikrim olmadığı için ben hala film adlarının Türkçeye uyarlanma konusunda neden bu kadar başarısız olduğumuza kafa yoruyorum. Yahu film zaten festival filmi adını olduğu gibi bıraksana ayol! Nemfomanyak de olsun bitsin, yok ama biz Aşk-ı Memnu, Muhteşem Yüzyıl-Son Dem gibi arada tire olan işleri seviyoruz. Bu sebeple film, İtiraf- Aşkı Unut olarak isimlendirilmiş. (Abilerim, ablalarım İtiraf- Aşk-ı Unut da olabilirdi hem iki tane tire koyabiliriz, tamam sustum.)

Ve işte başladı, Rammstein  eşliğinde Lars von Trier kendi sahnesinde!
Film hakkında düşüncelerimi paylaşmadan önce söylemek istediğim, filmin daha ilk dakikalarında Joe’nun “Anlayamazsınız.” demesiyle tüm salonun yıkıldığı film olarak hafızamda kalacak olması, evet evet sığ bir insanım. J

Filmi bir bütün olarak düşündüğümde şaşırdığım sahneler kadar güldüğüm sahneler de oldu. Filmi sevdim mi, “Wow!” dedim mi hayır. Abartısının onda birini hak ettiğini düşünmüyorum. Melankoli ile kıyaslamaya da kalkamam. Onu çok sevmiştim. Yönetmen kendince entelektüel porno mu çekmiş bu robotik Joe ile? Aman neyse, o kadar eleştirisel yaklaşmayacağım, haddim değil.


Benim için filmin en eğlenceli kısmı Uma Thurman’ın  terk edilmiş eş olarak Joe’nun evini bastığı bölümdü. Çok güldüm açıkçası hatta bir ara “Bu kadar gülmemiz normal mi acaba komedi filmi gibi…” diye de düşündüm. J

Sonlara doğru bitse de gitsek uyusam duygusu ağır bastı.

Okuduğum kadarıyla ikinci film birinciden sönük imiş. Zaten bu akşam Muhteşem Yüzyıl var, kaçıramam. Kusura bakma Lars von Trier! J


14 Şubat 2014 Cuma

Here Comes The Bride

Daha önce Muppet Show’un sinemada izledikten sonra yazmıştım: http://mayni.blogspot.com.tr/2012/02/piggy-kermiti-hala-cok-seviyor.html

Bugün internette karşılaştığım fotoğraf beni nasıl sevindirdi anlatamam! Mart ayında Muppet Show’un yeni filmi geliyormuş. Disney’in paylaştığı Miss Piggy’nin gelinlikli fotoğraftı beni çok duygulandırdı, sanırım sonunda muradına ediyor ve Kermit ile dünya evine giriyor! J


İlk sinema filminde Piggy Vogue’da büyük beden editörüydü, yani moda ile oldukça yakından ilgiliydi. Ona da Vivienne Westwood tasarımı bir gelinlik yakışırdı! Çok güzel olmuş, seni beyazlar içinde görmek çok harikaaa Piggy!


Bi on yıl sonra bebekleriyle birlikte yeni sinema filmlerinin çekildiği hayal ettim de bebekler neye/kime benzer kim bilir?! O kısım şimdilik biraz ürkütücü, Elyınnnnn! J

9 Şubat 2014 Pazar

Saving Mr. Banks

Şu an odamda, yatağıma oturmuş (Biricik kuş tüyü yastığımı da duvarın soğukluğundan korunmak için sırtıma yerleştirdim.) laptop'umda Gözümün Nuru'nun DVD'sini izlemek için hazırlık yapıyorum (Tabii ki çay da demledim, oturmasını bekliyorum).

Keyifliyim, güzel bir film izledim ve eve geldim. Pazar akşamı kasveti sarmamışken bir şeyler yazmak istedim.
Güzel bir film izledikten sonra belli bir süre mutluluk balonu içinde yaşıyor gibi oluyorum ta ki bir gerçek (ki burda metaforum iğne) mutluluğumu patlatmasın. Saving Mr. Banks beklediğimden  iyiydi. Hala çılgın bir Mickey Mouse hayranı olmamın bu durumla ne kadar ilgisi var bilmiyorum ama Walt Disney, büyük adamsın vesselam!


Saving Mr. Banks, konusu, oyuncuları ve hikayesiyle alıp götürüyor. Özellikle Emma Thompson döktürüyor. Filme, Disney'in viralinden öteye geçmiyor diyenlere meşhur naniğimi iletiyorum. Naniiikkkkk! Babasına aşık olan saçma kız çocuğu hikayelerinden  çok daha fazlasıydı Saving Mr. Banks... Atlıkarıncanın bir çocuğun hayatında ne kadar büyük bir yer tutabileceğinden, hayaller aleminde yolculuğun ne kadar önemli olduğuna, her çocuğun büyümeye çalışırken etrafta olup bitenlerden ne kadar çok etkilendiğine kadar anlatım dili sade olduğu kadar renkler, karakterler hepsi harikaydı.



Mrs. Travers'ın mimikleri, ciddiyeti, etrafta olup bitenleri küçümseyişleri bile oldukça eğlenceliydi. Beni derinden etkileyen sahne ise Mrs. Travers'ın çimenlere oturup çıcukluğunda yaptığı gibi kurumuş yapraklardan ev yapmasıydı. O donuk, sert kadının da içinde hala minik biri vardı. İçindeki çocuğu öldüremezsin dostum, sadece saklayabilirsin. Mesajı aldık :)


Paul Giamatti de film boyunca verdiği oyunculuk dersleriyle bize rolün büyüğü küçüğü olmadığını gösterdi.
"Güzel filmdi."yi hak eden güzel bir filmdi.


Hadi şimdi ben Gözümün Nuru'yu tekrar izleyeceğim.

Saygılar, sevgiler.