9 Şubat 2014 Pazar

Saving Mr. Banks

Şu an odamda, yatağıma oturmuş (Biricik kuş tüyü yastığımı da duvarın soğukluğundan korunmak için sırtıma yerleştirdim.) laptop'umda Gözümün Nuru'nun DVD'sini izlemek için hazırlık yapıyorum (Tabii ki çay da demledim, oturmasını bekliyorum).

Keyifliyim, güzel bir film izledim ve eve geldim. Pazar akşamı kasveti sarmamışken bir şeyler yazmak istedim.
Güzel bir film izledikten sonra belli bir süre mutluluk balonu içinde yaşıyor gibi oluyorum ta ki bir gerçek (ki burda metaforum iğne) mutluluğumu patlatmasın. Saving Mr. Banks beklediğimden  iyiydi. Hala çılgın bir Mickey Mouse hayranı olmamın bu durumla ne kadar ilgisi var bilmiyorum ama Walt Disney, büyük adamsın vesselam!


Saving Mr. Banks, konusu, oyuncuları ve hikayesiyle alıp götürüyor. Özellikle Emma Thompson döktürüyor. Filme, Disney'in viralinden öteye geçmiyor diyenlere meşhur naniğimi iletiyorum. Naniiikkkkk! Babasına aşık olan saçma kız çocuğu hikayelerinden  çok daha fazlasıydı Saving Mr. Banks... Atlıkarıncanın bir çocuğun hayatında ne kadar büyük bir yer tutabileceğinden, hayaller aleminde yolculuğun ne kadar önemli olduğuna, her çocuğun büyümeye çalışırken etrafta olup bitenlerden ne kadar çok etkilendiğine kadar anlatım dili sade olduğu kadar renkler, karakterler hepsi harikaydı.



Mrs. Travers'ın mimikleri, ciddiyeti, etrafta olup bitenleri küçümseyişleri bile oldukça eğlenceliydi. Beni derinden etkileyen sahne ise Mrs. Travers'ın çimenlere oturup çıcukluğunda yaptığı gibi kurumuş yapraklardan ev yapmasıydı. O donuk, sert kadının da içinde hala minik biri vardı. İçindeki çocuğu öldüremezsin dostum, sadece saklayabilirsin. Mesajı aldık :)


Paul Giamatti de film boyunca verdiği oyunculuk dersleriyle bize rolün büyüğü küçüğü olmadığını gösterdi.
"Güzel filmdi."yi hak eden güzel bir filmdi.


Hadi şimdi ben Gözümün Nuru'yu tekrar izleyeceğim.

Saygılar, sevgiler.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder