29 Mart 2014 Cumartesi

Saint Laurent olmadan önce: Yves Saint Laurent

Dün akşam iş çıkışı Yves Saint Laurent'in hayatını anlatan Yves Saint Laurent'e gittim. Tüm film seçimlerimde olduğu gibi salonda yine yalnızca beş kişiydik.
YSL benim için hep ara bir marka oldu, hep birincilerin arkasından gelen, büyüklerin gölgesinde kalan bir marka... Dior'un asistanlığını yaptığını öğrenince de bu düşüncemde haklı çıktım.




    Böyle düşünmemde yıllar önce aldığım YSL göz altı kapatıcısının payı kesinlikle var...
Makyajla tanıştığım yıllarda en önemli makyaj malzemesi tabi ki göz altı kapatıcısıydı. Hepimiz gözüne far tutulmuş kedi gibi dolanıyorduk, hey gidi yıllar :) Bu zamanlarda oldukça pahalı markaların gözaltı kapatıcıları "yaşlanma karşıtı" oldukları için tercih sebebiydi. 20'li yılların başı, yaşlanmak büyük korku! O zamanın parasıyla 89 TL vererek, beş taksitle aldığım YSL kapatıcı... Altın sarısı, kalem şeklinde, janjanından sürmeye kıyamazsın:) Kapatıcımla mutlu mesut günler geçirirken acı gerçek kapımı çaldı! YSL kapatıcım bitti! Normal kapatıcıların yarısı kadar ml'de olduğu gerçeğiyle karşılaştığımda yıkıldım, oysa daha üç taksiti vardı. (Hala boş şişesini saklarım!)
Beni üzdün Yves, hiçbir zaman benim "Love Mark"ım olamayacaksın!



Filmden bahsetmek gerekirse, YSL'nin Dior'un asistanı olduğu yıllarla başlıyor daha sonra kendi ayakları üstünde durması ve tüm bunlar yaşanırken yol arkadaşı ile inişli, çıkışlı aşk hayatını anlatılıyor. Alttan alttan da o yılların Cezayir Savaşı'na da değiniliyor. Yves'in "Benim tek savaşım kadınları giydirmek!" tarzı açıklamaları ile siyasetten ne kadar uzak bir dünya kurduğunu bizlere hissettiriyor.


Son zamanlarda artan modacı filmlerinin arasında yer alan Yves Saint Laurent, tam bir pazar filmi. Belirtmeden geçemeyeceğim Pierre Niney’nin performansı ve Yves Saint'e olan benzerliği karşısında wowww diyeceksiniz, sanki adamcağız dirilmiş!

"Fashions fade, style is eternal." diyen YSL, RIP.


Bitti.



5 Mart 2014 Çarşamba

Karl, Eve Gelirken 2 Ekmek 1 Süt Al

    Paris Fashion Week’in sabırsızlıkla ve merakla beklenen defilesi her zaman olduğu gibi Chanel’di. Beş çaylarında dedikodu yapan teyzeler gibi “Bakalım bu sefer Karl neler yapacak da modaya yön verecek diğerleri de onu taklit ederek nemalanacak?!” dediklerine eminim. 

Karl Lagerfeld: "Portakalı soydum, baş ucuma koydum."
Ben de teyzelerden eksik kalmadım, Chanel’in 2014 Sonbahar/Kış defile fotoğraflarını internetten takip ettikten sonra dün gece Karl’ı düşünüp kafa yordum. Bazen dalga geçtiği oluyor mu acaba, “Yok artık! Ben bunu öylesine, saçmalamak olsun diye tasarlamıştım bu bile yok mu satıyor?!” diyor mudur.  


   Bu sezon “Popoya anten takıp gezmek moda” dese, saniye hatta salise düşünmez yaparlar belki de yaparız. Dünkü defilede göz tırmalayan o kadar çok ayrıntı vardı ki ama bunu bana bir ay sonra hatırlatın, “Yoo bence o detay çok hoş derim” işte bir moda kurbanı daha…

“Gözün alışması” diye bir olgu var ne garip. Hayatta alışamam dediğim şeyleri düşünüyorum da şu an belki de alışkanlıklarım haline gelmişlerdir. İnsanın gözü alışınca her şey daha kolay o zaman değil mi? o.O

Ali Usta bana oradan az yağlı, yarım kilo, köftelik dana kıyma çek!

Cara: "Baya indirim var yahu, bundan iki tane mi alsak Riri?!"

Süpermarket konseptinin amacı neydi, Karl kadınlara ne demek istedi? Bakın kadınlar, o 5-6 bin vererek aldığınız çantaların aslında bir elmadan, armuttan farkı yok mu? Ya da “Rihanna, gel balım şu fani dünyada sen de rahatça bir market gez, alışveriş yap, bak senin için süpermarket açtım/kapattım mı?” J Benim için defilenin yıldızı Cara olduğu kadar canımız, kanımız Riri’miz de oldukça tatlıydı.  

İşte spor ayakkabı formatlı çizmeler, şu an için korkunç gelse de alışacağız panpa, elimizde değil...