Hep önden gittim.
Arkadaşlarıma şurada şu cafe var, lattesi çok güzel ya da şurda köfteci var enfes, hep ben denedim. Tüm okul sürü halinde George Hogg giyip, koridorda kaymamak için emin adımlarla yürümek zorunda kalırken okulda ilk Converse'i ben giydim (çok gururluyum, şaka değil cidden :) )
Gezdim gezdim gezdim, yürüdüm yürüdüm yürüdüm.
Çevreme birçok şeyi ben öğrettim çünkü ben en çok öğrenmeyi severdim.
Salı pazarı müdavimi olarak ihraç fazlası harika parçaları bulup, daha yaz ya da kış gelmeden neyin moda olacağını ben öğrendim, en sevilen pazar markaları Atmosphere, H&M ve Topshop'ta yeni sezonda ne moda olacak ben bildim.
Şimdi bu durumu sinema ile yaşıyorum, herkesten önde gidiyorum, aylar sonra vizyona girecek olan filmleri bile izledim, bu sene kendi adıma yaptığım, sürekliliğini koruduğum tek aktivitem bu oldu.
Yakında vizyona girecek olan ''The Help'' de bu sezonun favori filmleri listemden. Filmin konusu ''ırkçılık'' gibi ağır bir kavram olsa da bunu ele alışı ile oldukça basit ve de samimi. Film süre olarak uzun olsa da 60'lı yıllarda kadınlar nasıl giyinirmiş, saçları nasılmış ya da tek amaçları kocalarına güzel görünmek olması gibi detayları da bu süreçte öğrenme fırsatı sunuyor.
Keyifli zaman geçirmek için izlenebilecek, samimi bir film. Özellikle Minny karakteri çok tatlı :)
Nette gezinirken bir İngiliz geleneği olan 5 çayı üzerine harika bir çalışma, Kristian Schuller'in objektifinden, The Help kıvamında harika kareler :)