19 Kasım 2012 Pazartesi

Karalama bir ki...

    Öyle bir "an" geliyor ki kendimi Mecidiyeköy'de yayalara kırmızı ışık yanıyorken karşıya geçmeye çalışıyormuş gibi hissediyorum. Tam bir kaos ortamı, geri dönmekle ya da  ilerlemenin belirsizliği, beyne doğru komutun gitmesini engelleyen korna sesleri ve insan seli... Bazen her şeye öyle bir yabancılaşıyorum ki kendimi bir köpek kulübesine kapatmak ve sadece uyumak istiyorum. Hiçbir şeye anlam veremiyorum...

    Hayatı böyle durumlarda alt yazısı yarım yamalak bir Fransız filmine benzetiyorum. Anlamak istiyorsun, aktör peş peşe en az beş cümle kuruyor ama alt yazısı sadece "Evet, biliyorum." oluyor. Romantik bir aşk film, aptal aptal sırıtarak izleyeceğim içim mutluluk dolacak umuduyla televizyon başına oturuyorsun sonrası ızdırap, "Burada ne demiştir acaba?" diye düşünüp olayı çözme çabam senaristliğin ilk adımı oluyor.

Bir de dünya üzerinde Fransızca kadar komplike ve de insanı yoran başka bir dil var mıdır (Latince bir de ) onu da bilmiyorum ama Fransızca konuşulan bir ortama girdiğimde "ça va?", "ça va" ve tekrar "ça va?" ve yeniden "ça va " diyerek günü kurtarabileceğimi düşünüyorum.

Şu an neden yazıyorum cidden bilmiyorum, konuyu nereye bağlasam diye düşünüyorum o da yok. 


Tamam sustum.







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder