22 Ekim 2011 Cumartesi

12. Bienal'in Ardından...

    Ortaokulda başına buyruk, asi bir kız vardı. Renkli çorap giymek yasaktı, o giyerdi; saçlar açık olmamalıydı, o hiç toplamazdı. Bienal'i gezip, kitapçıkla paralel eserleri incelemeye çalışırken onu gördüm, rehber olmuş, grubuna Bienal'i gezdiriyordu. Beni görünce saçlarını savurdu, minikken yaptığı gibi... Ben hemen mesajı aldım: ''Gördün mü Mayni, asiydim, tembeldim amma şuan sevdiğim işi yapıyorum, bomba oldum hem de en entellektüelinden...''


Hemen oradan uzaklaştım, bu iş kitapçıkla olmayacaktı kaçak olarak yaşlı teyzeler grubuna dahil oldum, rehbere ücreti ödemeden Bienal geziyor olmanın verdiği huzursuzluk ve heyecan ile başladık turumuza...



Bienal'in adı İsimsiz ama beş kardeşler. ''İsimsiz" (pasaport), "isimsiz" (ross), "isimsiz" (ateşli silahla ölüm), isimsiz (soyutlama) ve isimsiz (tarih) temaları yer alıyor.
Bienal'in ilham kaynağı ve eserlerin Felix Gonzales Torres'e ithaf edilmiş olduğunu ve yıllardır hepimizin sanatçıyı yakından takip ettiğimiz bilincini kim oluşturdu onu da anlamış değilim. Kardeşim bir açıkla Bienal girişinde bu adam kim?, ne yapmış?, neye karşıtmış?


Neyse konumuza geri dönelim..


    Rehber kız çok şirindi ve de peltekti, ilk başlarda eserlere konsantre olamadım, erkek olsam sevgilimin peltek olmasını isterdim diye düşündüm belli bir süre. Daha sonra elmaların olduğu çekmeceli dolabın yanında durduk (valla kusura bakmayın önemli bir yapıttıysa ve ben onu ancak böyle tasvir ediyor isem bu benim cahilliğim). Bienal'e konsantre olduğumda rehber anlatmayı bitirmiş, elmalardan istersek alabileceğimizi söyledi, o an kendime geldim ve hemen bir elma kaptım.

Artık çok mutluydum, hem Bienal'e girerken eski okul kartımı gösterip para ödemeden girmiştim üstüne üstlük şimdi bir de elmam olmuştu.





    Soyutlama temalı kısım interaktif bienal oyunu gibi bir şeydi, elmalar her gün 'güncelleniyormuş', üzerine bastığımız tahtaların konumlarını değiştirebiliyorduk. Tamam sanata saygım sonsuz da çok boş geldi bunlar bana yahu. Halıyı ikiye kesip sonra ortasından dikerek ona yeni bir anlam katmak demek, eniştemin içtiği her sigara paketinden hayvan figürleri yapması ile aynı 'sanat' değerini içeriyor benim için. Keza lezbiyen yataklarının sergilendiği kısımda çok saçmaydı, sanatçı lezbiyenmiş, sevgilisinden ayrılmış, kızmış yatağı kesmiş, sonra dikmiş, sergiliyor. Gözümüzün içine lezbiyen fotoğrafları, yatakları ve çarşafları sokarak normalleştiremezsiniz ki...


Boğaz'ın suyu da hepimiz gibi başka başka akıyor, başka yönlere...


Nicolas Bacal'ın Senden Sonra Uzam-Zamanın Geometrisi isimli saati (sadece saniye ilerliyor, akrep-yelkovan yok) her saniyem sensin mesajı veriyor gibi bir şey. Gonzales Torres'in 'Perfect Lovers'ına gönderme yapmış sanatçı.
 
http://www.or-bits.com/blog/2010/02/untitled-perfect-lovers-by-felix-gonzalez-torres-1987-1991/
Nicolas Bacal

Wilfredo Prieto'nun Siyaseten Doğru isimli eseri, mesaj net: tepedekilerin dediklerini yapmak zorundasın yoksa kellen gider...

Bir sonraki bienale ben de kazmam ile katılacağım inşallah

Öldükten sonra kemik torbasından ibaret olduğumuz oysa ki ruhumuzun bir tüy kadar hafiflediğinin temsili...

Ve en çok aklımda kalanlar top 3:

Ahmet Öğüt'ün Mükemmel Aşıklar eseri, Nazım Hikmet Richard Dikbaş'ın harika çizimleri ve sözleri, sürekli savaşan ülkelerden biri olduğumuzdan 'Kurşun Askerler'in arasında bizim ordumuzun da olması...




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder