8 Ekim 2011 Cumartesi

Naif Dokunuşlarla Hayat Böyle Sorgulatılır: 'Midnight in Paris'

    Midnight in Paris Woody Allen'ın  şehir filmleri arasında en sevdiğim oldu. Geçmiş zamana yolculuk etmenin heyecanı ile sinemadan çıkmak istemedim. Masalsı anlatım, şarkılar, karakterler, mekanlar ve Paris!

                                                 

    Filmden çıkınca durmadan 'Şu an burada ne işim var?' ya da 'Paris'e gitmek istiyooorum!' dedim. Öyle bir film ki sinema salonun çıkınca hemen etkisi geçmiyor, düşünüyorsunuz, kendinizi hayatınızı sorgularken buluyorsunuz.
Normalde bir filmi bir kez izleyenlerdenimdir ama Midnight in Paris'i yağmurlu İstanbul akşamında yarın tekrar izleyeceğim.

Çok beğendiğim Marion Cotillard'in da bu filmde olması filmin akıcılığına çekicilik ve güzellik katmış.
                                      
                                                   

    Zelda-Scott Fitzgerald'dan Ernest Hemingway'e, Dali'den Picasso'ya gelmiş geçmiş en ünlü sanatçılarla  karşılaşınca verdiğim tepkiler, 4-5 yaşlarında bir çocuğun sinemada Şimşek Mcqueen'i gördüğünde verdiği tepki ile aynıydı. Özellikle Dali'yi canlandıran Adrien Brody rolünün hakkını vermiş. Gergedanlar! :)

                                                       

    Bu aralar sanat tarihi kursuna giden bir sanatsever olarak filmin afişinin buram buram Van Gogh kokması da beni ayrıca mutlu etti. Tabii bir de 1920'lerin ve La Belle Epoque döneminin harika kıyafetleri ve şapkaları... Harikalardı!

                                     

Filmden bana arta kalanlar: Paris'e en kısa zamanda yeniden gitmek ve sokak sokak gezmek. Hep eskiye özlem duymak sadece benim yaşadığım bir durum değilmiş. Yakın ya da çok eski zaman, herkes özlem duyuyor. 'Golden Age' in bilinmezliği de belki de bu yüzden. Kime göre? Neye göre?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder